Carl Gustav Jung ve Tesadüfler isimli bu yazı tesadüfler ve anlamları üzerine bir çalışma. Gelişi güzel, gelip geçici karşımıza çıkan insanları önemsemez, üzerinde de pek düşünmeyiz. Arkadaş ortamlarında, bir kafede, yolda, yolculuklarda, bekleme salonlarında, otobüs, metro duraklarında, kuaförde, daha birçok alanda ve zamanda temaslı temassız tanıdık olmayan kaç kişiyle denk düşüyoruz? Kaçıyla sohbet ediyor, kaçını görmezden geliyoruz? Varlıklarının varoluşumuz üzerindeki etkileri ne kadar dikkate değer? İki sohbetin belini kırmaktan imtina ettiğimizde neler kaçırıyoruz ya da bizi es geçenler neler kaçırıyor? Bu sorular o denli çoğaltılabilir ki…
Carl Gustav Jung ve Tesadüfler
Tesadüfler Ne Zaman Anlamlıdır
Hayatın hızlı akışı içinde zaman en değerli şeyimiz. Ev ekonomisi gibi zaman ekonomisi yaptığımız günlerde, diğer insanlarla küçük kesişim noktalarını fark etmek, işaret ve mesajları anlamak, anlamlandırmak kolay iş olmasa gerek. Kuantum ve olasılık, Kaos ve kelebek etkisi gibi fizik kuramlarını bir kenara koyarsak-çünkü insan anlamadığı şeyler üzerine yazmamalı, konuşmamalı- psikolojide de algıda seçicilik gibi değerlendirmeler yapılmış bu konu üzerine. Ünlü psikolog Carl JUNG ise Senkronisite (Eşzamanlılık) kavramını geliştirerek fizik ve psikolojinin nerede kesiştiğine dair çalışmalar yapmış. Dediğim gibi fizikten ve kuantumdan pek anlamadığım için konuya psikoloji ve Jung açısından bakmak istedim ancak okuduklarından öğreniyorum ki yaşadığı dönemde kendi tecrübelerinden yola çıkan Jung, bu işi anlaşılır hale getirmek için yine fizikten faydalanmıştı. Einstein’la fikir alışverişlerinde bulunmuş, Nobel ödüllü fizikçi İsviçreli Pauli ile 25 yıl mektuplaşmıştı. Fizik ve psikolojinin, doğanın ortaklığındaki ruh ve maddenin etkileşimini derinlemesine irdelemişlerdi. Bir not, insan da maddedir. Yani konu dağılmış değil.
Fark ettikleri şey enteresandı. Bilinçdışı da tıpkı mikro fizikteki fenomenlere paralel şekilde işliyordu. Hoop, bunu anlamak için bakınız “Kuantum Fiziği ve Olasılıklar.” Kısaca anladığım şu bilinçdışımız da tıpkı kuantum dünyası gibi belirsiz, olasılıklara açık ve gözlemlendiğinde değişen bir yapıya sahip. İki disiplinin bu noktada buluşması Pauli’nin Jung’un çalışmalarına daha büyük saygı duymasına neden olmuş ve açıklanamayan pek çok olaydaki kayıp halkayı onun bulduğunu, üzerine gitmesi gerektiğini belirtmişti. Jung’un, üzerine eğildiği her konuyu bilimsel bir temele oturtma çabasıyla yaptığı çalışmalarında en çok zorlandığı şey kuantum fiziği olmuştu-Bunu öğrendiğimde epeyce rahatladığımı söylemeliyim- İzah ettiği kavramların içinde bazı fenomenlerin bilimsel yolla, akıl ve mantıkla izah edilmesi mümkün değildi. Aslında çok açık kavramların terimlerle formüle edilememesi can sıkıcıydı. Burada sezgiyi devreye soktu. Hayati önemde olan sezgilerle aklın altın oranının iyi tutturulması gerektiğini ifade etti.
“Derine inmek için sezgi gerekir.”
“Anlamlı tesadüfler” aslında bilinçaltımızın dış dünyayla uyum içinde çalışmasının bir göstergesi. Bazen iç dünyamızda olanlarla, dış dünyada rastgele gibi görünen olayların paralellik gösterebileceğini kasteden Jung, eşzamanlılık kavramını kadim Çin’in ünlü kehanet kitabı I Ching (Değişimler Kitabı) üzerine çalışırken keşfetmişti. Gerçekleşen her olay, aynı anda gerçekleşen diğer olaylarla ilişkilidir. Lao Tzu ve Konfüçyüs gibi bilgelere ilham veren 5000 yıllık bu metinden kendimizi keşfetmeye dair çokça şey bulabileceğimizden bahseder. Özel Çin paralarının havaya atılmasıyla çizilen altı çizgi üzerinden gelen kehaneti okumaya dayanan kitap, Jung’a göre Çin aklının Batı’da olmayan bir özelliğini öne çıkarıyor: Nedensellik yerine rastlantısal olana teslim olmak. Nedensel bağ yok, anlamsal bağ vardır.
Jung yaşadığı bir rastlantıyı şöyle anlatıyor:
“Bir gün, sırtım pencereye dönük şekilde hastamın karşısına oturup retorik akışını dinliyordum. Önceki gece etkileyici bir rüya görmüştü, biri ona altın bir bokböceği vermişti ki masraflı bir mücevherdir. Bana rüyasını anlatmaya devam ederken bir şeyin pencereye hafifçe vurduğunu duydum. Arkamı döndüğümde, dışarıda, karanlık odaya girmek istediği açıkça belli olacak şekilde pencere pervazına vuran, irice kanatlı böcek olduğunu gördüm. Bana tuhaf gelmişti. Hemen pencereyi açtım, böceği içeri uçarken yakaladım. Bokböceği ailesinden bir böcekti… Yeşil-altın rengi, altın bokböceğine olabilecek en yakın şekilde benziyordu. “İşte bokböceğiniz” diyerek hastaya böceği ulaştırdım.
Yaşadığımız tesadüfleri bizler dikkate almasak da Jung yaşadığı dönemde bu konu üzerine oldukça kafa yormuştu.
“Bir anlamı olmalıdır yaşamanın, varoluşun, gündüzün ve gecenin deviniminin.”
Jung, bugün yaşasa ve yazının ilk paragrafındaki soruları ona sorsaydık, şunları söylemesi muhtemeldi: “Tanımadığınız insanlarla yaşadığınız olayları çok da ihmal etmeyin. Mesajları, sembolleri gözlemleyip sezgilerinizi kullanın.”
Konu Başlığı: Tesadüfler Ne Zaman Anlamlıdır.
Hazırlayan: Özlem Budak
Daha Fazlası için tıklayınız.