Müteahhit Haluk Çakıroğlu, Türkiye’nin kentsel dönüşüm süreciyle ilgili değerlendirmelerde bulundu. Çakıroğlu, ülkemizin birinci derecede deprem riskinde bulunduğunun altını çizerek, kentsel dönüşümün kamu ve özel teşebbüslerin uyumlu bir şekilde bilim ve kültürel birikim ışığında bir arada çalışması ile mümkün olabileceğinin altını çizdi.
Müteahhit Haluk Çakıroğlu: Kentsel Dönüşüm Bilim ve Kültürel Birikimle Olmalı
Çakıroğlu İnşaat yönetim kurulu üyesi ve genel müdürlüğü görevlerini yürüten Müteahhit Haluk Çakıroğlu, ülkemizin yakın zamandaki en önemli gündemlerinden birisi olan kentsel dönüşüm süreçleri hakkında değerlendirmelerde bulundu. Çakıroğlu ülkemizin birinci derecede deprem riskinde bulunduğunun altını çizerek, kentsel dönüşümün kamu ve özel teşebbüslerin uyumlu bir şekilde bilim ve kültürel birikim ışığında bir arada çalışması ile mümkün olabileceğinin altını çizdi.
Çakıroğlu’nun açıklamaları şöyle:
“Ülkemiz genelinde kentsel dönüşüm planlaması, projelerinin hedef ve muhtevası dünyadaki dönüşüm projelerinden farklılık göstermekte, dahası çıkış noktası olarak birbirlerinden ayrılmaktadır. Birçok ülkede kentsel dönüşümün amacı sermayeyi kentlere çekerek, şehirlerin nüfus ve ekonomik yapılarının sürdürülebilirliğini sağlamaktır. Şehirleri diğerlerinden farklı kılan tarihsel miras, kültürel çeşitlilik ve fiziksel yapının vurgulanarak yaşam kalitesi gelişmiş, güvenli ve yenilikçi bir yer haline gelmesi amaçlanmıştır. Ülkemizde ise temel amaç, imara aykırı yapılaşmanın, modern ve depreme dayanıklı yapılara dönüştürülmesidir. Depremin coğrafyamızın bir gerçeği olduğunu yaşadığımız acı tecrübelerle kavramış bir toplum olarak, inşaat sektöründe yapıların depreme karşı dayanıklılığı resmi kurumlar ve insanlar açısından ön planda tutulmaya başlamıştır.
Şehirlerin yaşanan öncelikli sorunları ülke ve bölgelere göre farklılık göstermektedir. Metropollerin kültürel, yapısal ve ekonomik sorunlarının çözümü her ülkenin tarihsel mirası, kendine özgü koşullarına, yönetim anlayışı, insan gücü ve maddi imkanlarına göre farklılık göstermektedir. 20. Yüzyılın ortalarından sonra başlayan yoğun bir kentleşme süreci değişim ve dönüşümü de beraberinde getirmiştir. Ülkemizin çok partili siyasal hayata geçiş ve ticari hayattaki serbestleşmeyle birlikte, kentlerimizde imar hareketlerini önüne geçilemeyecek boyutta hızlanmıştır. Bu yıllardan itibaren ülkemizin sosyo-ekonomik yapısındaki oluşan gelişmeler büyük şehirlerimizin nüfusunun artmasına neden olmuştur.”
“Deprem riski her daim var!”
“Şehirlerimiz geçmişinde hiç görülmeyen ölçüde bir büyüme ve değişim sürecine girmişlerdir. Değişim sürecinde şehirlerin gelişme yönleri değişerek yeni merkezler ortaya çıkmıştır. Şehir içinde çok katlı binalar inşa edilmeye başlamıştır. Özellikle yoğun göç alan İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi kentlerde yeşil alanlar ve tarım toprakları, yerleşime uygun olmayan alanlarda dahil olmak üzere konut inşa sahası haline getirilmiştir. Bu durum da, ister istemez şehir merkezlerini aşırı yoğun ve değerli hale getirmiştir. Bu dönüşüm sürecinin doğal bir sonucu olarak şehirler, hoyratça plansız bir gelişme göstererek, doğal, tarihi ve kültürel çevreyi göz ardı ederek büyümüşler ve afet riskini ortaya çıkarmışlardır.
Ülkemiz her zaman deprem olasılığına açık bir toprak parçasının üzerinde bulunmaktadır. Bu nedenle önceliğimiz depremle yaşama alışkanlığının toplumun bilincine yerleştirilmesi olmalıdır. Bu farkındalık toplumdaki bireylerin deprem konusuyla alakalı olarak hem kamudan aldığı hizmeti daha iyi değerlendirmesine olanak tanıyacak, hem de konut üretimi yapan inşaat firmalarının çok daha hassas çalışmalarını sağlayacaktır.
Bu görüşlerden hareketle kentsel dönüşümün sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi için toplum, kamu ve özel teşebbüslerin uyumlu bir şekilde bilim ve kültürel birikim ışığında bir arada çalışması ile mümkün olacaktır.”